Bu mektup, meyan şeyh Tac için yazılmıştır. Kâbe-i Rabbânî hakkındadır ve namazın bazı üstünlükleri bildirilmektedir:

Allahü teâlâya hamd ve senalar olsun. Onun seçtiği, beğendiği iyi insanlara selam olsun! Herkesi sevindiren teşrifiniz haberi, bu aşıklarınızı, sevenlerinizi çok sevindirdi. Bunun için de, Allahü teâlâya hamdler ve şükürler olsun! Fârisî iki beyt tercümesi:

Ey mavi sema! İnsaf et de öyle söyle!
Bu ikisinden hangisi, daha hoştur şöyle:
Işık saçan güneşinin, çıkışımı şarktan,
Cihan dolaşan ayımın, doğuşu mu Şamdan?

Buraya kadar zahmet etmeyi arzu buyurduğunuza göre, bari çabuk teşrif ediniz ki sevenlerinizin gözleri yoldadır. Beytullahtan yeni haberler dinlemek istiyoruz. Bu fakire göre, insanların ve meleklerin şekilleri, vücutleri, Kabenin şekline, sûretine secde ettikleri gibi, bu sûretlerin hakikatleri, aslları da, onun hakikatine secde etmektedir. Onun hakikati bütün hakikatlerin üstü ve ona bağlı olan kemâlât, diğer bütün hakikatlere bağlı kemâlâtın üstüdür. Bu hakikat, sanki mahlukların hakikatleri ile ilâhî hakikatler arasında bir geçittir. İlâhî hakikatler demek, onun azametinin, büyüklüğünün dereceleri olup orada sıfat ve keyfiyet yoktur. Yani, nasıl diye sorulamaz ve hiç zıll ve sûret yoktur. Dünyada olan terakkîler, yükselmeler ve zuhûrlar, görünüşler, mahlukların hakikatlerinin sonuna kadardır. İlâhî hakikatlerden “celle sultanühü” nasip almak, ancak ahirette olacaktır. Dünyada bunlardan nasip, ancak namazdadır ki namaz, müminin miracıdır. Yani dünyadan ahirete yükselten bir merdiven gibidir. Namazda sanki dünyadan çıkıp, ahirete gidilir ve ahirette kavuşulacak olan şeylerden haz, zevk alınır. Öyle zannediyorum ki namazda bu devletin hâsıl olması, Kâbeye dönüldüğü içindir. Çünkü orası, ilâhî hakikatlerin “teâlâ ve tekaddeset” zuhûr ettiği yerdir. Görülüyor ki Kâbe, dünyada şaşılacak bir şeydir. Görünüşte dünyadaki evlerden biridir. Hakikatte ise, ahirettendir. Kâbe dolayısı ile namazda da, bu hâl hâsıl olmuş, sûreti de, hakikati de, dünya ve ahireti kendinde toplamıştır. Muhakkak olarak anladım ki namaz kılarken hâsıl olan haller, namaz dışında hâsıl olan bütün hallerin üstündedir. Çünkü bu hallerin hepsi, zıll ve sûretten kurtulamamış, ne kadar yüksek ve kıymetli olsalar da, asldan nasip alamamışlardır. Namazdaki haller ise, asldan nasiblidir. Zıll ile asıl ve bir şey ile gölgesi arasında ne kadar fark varsa, bu iki hâl arasında da, o kadar fark vardır. Allahü teâlânın lütf ve ihsanı ile müminlere ölüm zamanında hâsıl olan hâl, namazdaki hallerin üstüdür. Çünkü ölüm, ahiret hallerinin başlangıcıdır. Ahirete yakın olan her şey, daha tamam ve daha üstündür. Çünkü dünyada sûret görünüyor. Ahiret ise, hakikatin zuhûr ettiği yerdir. Aradaki farkı bundan anlamalıdır. Bunun gibi, Allahü teâlânın ihsanı ile mezarda hâsıl olan haller, ölüm zamanında hâsıl olan hallerden üstündür. Kıyamet gününün hâli de, kabir haline göre böyledir. Çünkü orada görülen, daha tamam ve daha kamildir. Cennette görülenler, kıyamet günündekinden daha tamam ve daha kamildir. Hallerin en üstünü ise Peygamberimizin “aleyhi ve alâ Âlihissalevâtü vetteslîmât” haber verdiği yani, (Allahü teâlâ, ayrıca bir Cennet yaratmiştir ki burada Hûrîler ve köşkler yoktur. Burada Allahü teâlâ, güler gibi tecellî eder, görünür) buyurduğu yerdir. Ahiretteki haller, dünyadaki hallerin, görünenlerin üstündedir. Bunların da en üstünü, hadis-i şerifte bildirilen Cennettir. Hatta dünya aslın, hakikatin zuhûr edeceği, görüneceği yer değildir. Dünyaya mahsus olan, zıllerin, benzerlerin görünmeleri, bu fakire göre, dünya işlerindendir ve hakikatte, mahluklara, mümkünlere ait şeylerdir. Bunlardan bir kısmına Sıfat-i ilâhiyyenin tecellîsi, bazısına da, Zât-ı ilâhînin tecellîsi gibi isimler vermişlerse de, hepsi dünya şeyleri, zıll ve sûretler tecellîsi, görünüşüdür. Bu fakire göre bu dünyada olan her şey, sûret ve hayaldir. Burada matlubun, maksudun kokusunu bile duymuyorum. Dünya ahiretin tarlasıdır ve tohum ekecek zamandır. Matlubu burada aramak, boşuna uğraşmaktır. Ele bir şey geçmez. Yahut başka şeyleri matlub sanarak, insan rüya ile hayal ile oyalanıp kalır. Nitekim birçok kimse, bu hâle düşmüştür. Dünyada asldan haber veren yalnız namazdır. Matlubun kokusu, yalnız namazda duyulur. Namazdan başka şeylerde, bu koku yoktur.

Benzer Yazıları Okumak İçin Tıklayınız

En Çok Okunan Yazılar

Tavsiye Ettiğimiz Temel KitaplarMeâl Okumak Câiz Midir? Ehl-i Sünnet İtikadı Nedir? Ehl-i Sünnet Olmanın Şartları Nelerdir?Her Gün Okunması Gereken Çok Mühim Bir DuâSeyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri ve Tasavvuf Terbiyesi Sultan Vahideddîn Hân'a Dâir Sualler